Geçen aylarda,
Dikmen Vadisi'ndeki bir kavşağa,
Melih Gökçek'in meşhur saatlerinden birini
Vakitsizce inşa ettiler.
Vakitsizce diyorum,
Gün ağardığında,
Saati tam olarak bitiremedikleri için,
İçindeki verici gündüz gözüyle görünür haldeydi.
Sonra insanlar ayaklandı,
Vericinin çalışır hale getirilmesi,
Büyük bir ihtimalle engellendi.
*
Bugün
Ankara'nın meşhur saatlerinden değil de
Konunun paradoks olan diğer yüzünden bahsedeceğim.
Yeni doğan bebeler bile,
Cep telefonu hayranlığı ile büyürken,
Yetmiş yaşındaki insanlar,
Akıllı telefonlar kullanıp,
Sosyal medyada Facebook'u takip ederken,
Cep telefonunu evde unuttuğumuzda,
Canımızın bir parçasını
Kaybetmişcesine acı çeker bir haldeyken,
Telefonlar, saatlerin yerini almışken,
Hatırlatmalarımızı, randevularımızı telefona kaydedip,
e-Postalarımızı, mesajlarımızı telefondan okuyorken,
Spor salonu kayıtlarını bile,
Telefonumuza aktarırken,
Yürürken kaç adım attığımıza,
Telefondaki yazılımlar sayesinde ulaşabilirken,
Veyahut
Telefona güncelleme geldiğinde,
Büyük bir mutluluk hissediyorken,
Yani hayatımızdaki en değerli varlık cep telefonları iken,
Bu telefonlardan vazgeçmeyip,
Hayat kalitemizi (!) düşürmeksizin,
Şehir içlerine kurulan vericiler,
Bizim mahallemize değil,
Başkalarının mahallesine kurulsun,
Biz değil onlar radyoaktif etkiye maruz kalsın diye
Bencilce bir düşünceye sahip olmamız
Bana çok büyük bir paradoks olarak görünüyor.
*
Cep telefonu sisteminin yok edilmesini değil de,
Sistem çalışsın ama bana zarar vermesin diye düşünmek
Sizce de büyük bir ironi değil mi?
Eğer cep telefonu vericisi zararlı ise
Bu sistem, herkese zararlı...
Sokak kedilerine ve köpeklerine bile hatta...
Ve radyoaktif etkiye maruz kalmak istemiyorsak,
Tek çözümü var bence,
Cep telefonu satın almayacağız.
Ve eskiye geri döneceğiz...
*
Ya da
(Eğer radyoaktif bir etki varsa)
Hepimiz kanserden ölmeye hazırlıklı olacağız...
18 Ocak 2016
Ankara
Dikmen Vadisi'ndeki bir kavşağa,
Melih Gökçek'in meşhur saatlerinden birini
Vakitsizce inşa ettiler.
Vakitsizce diyorum,
Gün ağardığında,
Saati tam olarak bitiremedikleri için,
İçindeki verici gündüz gözüyle görünür haldeydi.
Sonra insanlar ayaklandı,
Vericinin çalışır hale getirilmesi,
Büyük bir ihtimalle engellendi.
*
Bugün
Ankara'nın meşhur saatlerinden değil de
Konunun paradoks olan diğer yüzünden bahsedeceğim.
Yeni doğan bebeler bile,
Cep telefonu hayranlığı ile büyürken,
Yetmiş yaşındaki insanlar,
Akıllı telefonlar kullanıp,
Sosyal medyada Facebook'u takip ederken,
Cep telefonunu evde unuttuğumuzda,
Canımızın bir parçasını
Kaybetmişcesine acı çeker bir haldeyken,
Telefonlar, saatlerin yerini almışken,
Hatırlatmalarımızı, randevularımızı telefona kaydedip,
e-Postalarımızı, mesajlarımızı telefondan okuyorken,
Spor salonu kayıtlarını bile,
Telefonumuza aktarırken,
Yürürken kaç adım attığımıza,
Telefondaki yazılımlar sayesinde ulaşabilirken,
Veyahut
Telefona güncelleme geldiğinde,
Büyük bir mutluluk hissediyorken,
Yani hayatımızdaki en değerli varlık cep telefonları iken,
Bu telefonlardan vazgeçmeyip,
Hayat kalitemizi (!) düşürmeksizin,
Şehir içlerine kurulan vericiler,
Bizim mahallemize değil,
Başkalarının mahallesine kurulsun,
Biz değil onlar radyoaktif etkiye maruz kalsın diye
Bencilce bir düşünceye sahip olmamız
Bana çok büyük bir paradoks olarak görünüyor.
*
Cep telefonu sisteminin yok edilmesini değil de,
Sistem çalışsın ama bana zarar vermesin diye düşünmek
Sizce de büyük bir ironi değil mi?
Eğer cep telefonu vericisi zararlı ise
Bu sistem, herkese zararlı...
Sokak kedilerine ve köpeklerine bile hatta...
Ve radyoaktif etkiye maruz kalmak istemiyorsak,
Tek çözümü var bence,
Cep telefonu satın almayacağız.
Ve eskiye geri döneceğiz...
*
Ya da
(Eğer radyoaktif bir etki varsa)
Hepimiz kanserden ölmeye hazırlıklı olacağız...
18 Ocak 2016
Ankara

0 Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınızda küfür, hakaret, incitici söz, küçük düşürücü ifade olmamalıdır. Uygun olmayan içerik olması durumunda yorumlarınız silinecektir.