Binaların arasından geçerek gittim AVM'ye...
Sağ tarafımdaki evlerin hemen arkası
Ki artık oralarda da betonlar var,
Yemyeşil boş bir arazi idi.
O arazinin hemen arkasının bir bölümü elmalıktı,
Diğer tarafında kavak ağaçları vardı.
Kavak ağaçlarının önü,
Buğday tarlası idi,
Çocukken içinde gizlenir,
Ekinleri bozardık bilgisizce...
*
Bizim evin arka bahçesinin kapısı
Buğday ekilen alana açılırdı.
Buğdaylığın arkasında,
Kavak ağaçlarının bitiminde,
Artık kullanılmayan bir su dolabı vardı,
Çok eskilerde,
Şehrin her yerine
Bu dolaplar ile su sağlanırdı sanırım.
*
Su dolabının hemen yanında,
Karışık meyve ağaçlarının olduğu,
Çitle çevrilmiş
Ama bizim girişimize engel olamayacak,
Gayet bakımlı,
Temiz bir arazi vardı.
Sahibi çok gaddar biriydi,
Yakalanmamak için,
Hızlıca meyvelerinden alır,
Anında arazi olurduk.
Ve en güzel meyveler,
O arazinin içindeydi...
Daha doğrusu yasak ve tehlike,
Bize oradaki meyvelerin en güzel olduğu
Hissiyatını yaratırdı...
*
İlk bahsettiğim boş arazide,
Belli bir düzende futbol oynardık.
Abilerimizin öncelik hakkı vardı.
Onlar oynarken,
Arazinin kenarında,
Doğal bir yükselti vardı,
Hem futbol sahasını sınırlardı,
Hem de seyirciler için koltuk vazifesi görürdü;
Bizler de oraya oturur,
Abilerimizi izleyip,
Taktikler öğrenirdik.
Büyükler takımında oynayabilen,
İlk küçük ben olmuştum sanırım.
Kaleciliğimden dolayı...
*
Futbol sahasının iki ucundaki kaleler,
Gelişi güzel bulunmuş taşlardan oluşurdu.
Kale genişliği,
Oynayanların yaşı ile doğru orantılı idi.
Yüksekliği de,
Kalecinin boyu ile doğru orantılı idi.
Top; kalecinin zıplama seviyesinden yukarıda ise,
O top gol sayılmazdı.
*
Bazen tek kale maç yapardık,
Bazen minyatür kale.
Minyatür kale oynamıyorsak,
Ben kaleci olurdum.
Bizim mahallede kaleci sorunu hiç olmadı,
Kaleye kim geçecek sorunu da olmadı...
*
Evimizin ön tarafı cadde idi.
Rivayete göre eski İpek Yolu'ydu bizim cadde.
Ve amcamın gençliğinde yolu yapmak için kazdıklarında,
Kocaman taşların döşeli olduğu yol çıkmıştı,
Ve bu taşların bir kısmını yolun altında bırakmışlar
Bir kısmını da çıkartıp yok etmişlerdi...
*
Evimizin sol çaprazında,
Rahmetli babaannem, dedem ve amcadedemin evi vardı.
Amcadede, abimin bulduğu bir kelime idi.
Dedemin erkek kardeşi,
Babamın amcası,
Doğal olarak bizim de dedemizdi.
Haliyle abim,
Amca-Dede gibi güzel bir birleşim ortaya çıkarmıştı.
*
Babaannemin evinin arkası,
Gebze'nin en eski ve tarihi camisi idi.
Tüm camilerlerin müezzinleri,
Namaz öncesi şerefeye çıkarlar,
İnsan sesi ile ezan okurlardı.
Dönem içinde hoparlörler takılarak,
Modern çağın faydalarından yararlanıldı.
Uzunca zaman kimseyi rahatsız etmeden de,
Okudular ezanları,
İmanlı insanlar da namazlarını kıldılar camilerde.
Şimdilerde ezan okumanın ötesinde bir şey var.
Sabahın beşinde,
Sanki yan odada birini boğazlıyorlar gibi geliyor ezan sesi.
Eskiden oturup dinlediğimiz,
Bazen belki de huzur bulduğumuz,
Ezan sesinden bile soğuttular milleti...
*
Çarşı kavramı vardı mesela.
Çarşıya gidilirdi.
Mahalle bakkalı,
Çarşıdan alışveriş yapınca bir şey demezdi.
Sonuçta onun da mahalleliye sattığı şeyler vardı.
Onların yetmediği yerde,
Çarşıya gidilirdi.
*
Mahalle bakkalında,
Gofret, bisküvi, toz şeker vs gibi şeyler
Açıkta satılırdı.
Ankara gazozu vardı en sevdiğim.
Demir iki buçuk TL ile alırdık o gazozu.
Mahallede üç bakkalımız vardı.
Faik amca, Yaşar amca ve Hasan amca...
Çok iyi insanlardı her biri.
Mahalleli veresiye alır,
Ödeme gününü geciktirir,
Parası olur ya da olmazdı insanların.
Ama ben hiç tartışma çıktığını görmedim.
Falanca borcunu ödemedi diye,
Dedikodu yaptıklarını da görmedim.
*
Her mahallede olduğu gibi,
Bizim mahallede de fakir sayılabillecek insanlar vardı.
Hiç birimiz zengin değildik,
Ama bizlerin karnı doyuyordu,
Onların kuru ekmeğe muhtaçlığı vardı.
Ama tüm mahalle,
El birliği ile destek verirdi.
Kimse, yaptığı yardımı başkasına
Ballandıra ballandıra anlatmazdı.
Herkesin yaptığı yardım gizliydi, sırdı...
Söylemek ayıp sayılırdı.
*
Mahalleli kadınlar şıkır şıkır giyinir,
Genç kızların başları açık olur,
Evlenince bazıları kapatırlardı,
Ama saçları yine görünürdü.
Dinsel bir kavram değildi.
Anadolu kültürü idi.
Ama başlarını kapadıklarında da 
Şıkır şıkır giyinirlerdi.
Modern kıyafet giyen kadınların
Etek boyları dizüstü idi,
Ve kimse kimseye
Kıyafetinden sebep orospu demezdi,
Ya da o gözle bakmazdı.
Mahallenin kızıydı,
Kimse yan gözle bakamazdı bile.
Herkes birbirine sahip çıkardı...
Mahallelerde abiler, ablalar ve kardeşler vardı.
Bir-iki yaş fark,
Abi ya da abla olmak için yeterdi.
*
Kadınlar gün yaparlardı,
En sevdiğim,
Bizim evde yapılan günlerdi.
Börekler, çörekler ganiyle olurdu.
Evin kokusu değişirdi.
Evimiz şenlenir,
Kahkahalarla dolu bir hale gelirdi.
Günler, altın günü falan değildi.
Bir çıkar gözetilmiyordu.
Tek çıkarları,
Koyu sohbetleri,
Yedikleri ve içtikleri idi.
*
Sonra göç başladı,
İnsanlar  tarih boyunca hep göç ettiler,
Ama bu farklı bir göçtü...
Hocalar türedi mahallelerde...
Önce kadınları kontrol altına aldılar.
O modern kadınlar,
Zaman içinde,
Ahmet efendi, Mahmut efendi,
Bilmemkim efendi gibi din tüccarlarının
Ağlarına düştüler.
O şıkır şıkır elbiselerinden vazgeçtiler.
Kendilerine bakmaktan vazgeçtiler.
Zamanla çirkin giyinen,
Çirkin görünen kadınlar haline geldiler.
*
Sonra erkeklere geldi sıra,
Din tüccarlarının ağına erkekler daha zor düştü,
Ama düşen erkekler daha fanatik oldu.
O renkli günler,
Zamanla siyah beyaz oldu...
Ve her geçen gün,
Beyaz renk de ortadan kayboluyor.
Yavaş yavaş bir karanlığa doğru gidiyoruz,
Bir karanlığa gömülüyoruz.
*
Tek ihtiyacımız olan şey,
Birazcık ışık...


31 Ağustos 2017
Gebze