Hava sıcak, açık,
Güneş doğmuş, kahvaltıdasın...
Yöre peyniri, domatesi, hıyarı var sofranda.
Bir de tavşan kanı çay.
Öyle acelen de yok,
Esen hafif rüzgarı göğüslemiş,
Ağır ağır yudumluyorsun çayını.
Sonra yöre peynirlerinin tadını,
Yavaş yavaş hissediyorsun ağzında...
Sohbet ediyorsun görevlilerle,
Bir iki şaka yapıyorsun,
Seviyorlar seni...
Detay bilgi alıyorsun yöre ve,
Bâkir koylar hakkında.
Kahvaltın bitiyor,
Bir keyif çayı daha içiyorsun.
Sonra bir keyif çayı daha...
Öyle kahvaltı saati geçecek diye
Acele de etmiyorsun.
Acelen yok hiçbir şeye.
Zaman geçerse geçsin,
Bana ne diyorsun içinden.
Bir daha mı geleceğim dünyaya...
Odana çıkıyorsun,
Yavaştan hazırlanıyorsun...
Ufak bir çanta hazırlayıp çıkıyorsun yola.
Ama akşam döneceksin yine odana...
*
İlk büfede durup,
Soğuk biraları tek tek alıyorsun dolaptan.
Acelen yok.
Sonra onları tek tek yerleştiriyorsun
Araçtaki buzluğuna...
*
Biraz daha ilerleyip,
Öğleden sonra yemek üzere,
Bol kaşarlı 2 gözleme yaptırıyorsun.
Hamurdan çok, kaşarı olacak ama içinde...
Pişsin diye bekliyorsun gözlemeleri,
Acelen yok nasılsa...
*
Her şey tamam olunca,
Biniyorsun aracına...
Karnın tok.
Acelen yok.
Bölgedeki bâkir koylara tek tek iniyorsun
Dört çeker aracınla...
Yolda kalırım diye korkmuyorsun.
Kalırsan da macera işte...
Bagajda çadırın var,
Şemsiyen var,
Katlanır sandalyen var,
Katlanır masan var.
*
Birinci koy güzel ama taşlık.
İkinci koy güzel ama çok ıssız.
Etrafta bir ağaç bile yok.
Ve insanlardan uzak ama
O kadar da uzak olmasın canım.
Üçüncü koy çok dalgalı,
Dördüncü koydaki deniz suyu,
Muhtemelen yer altı kaynaklarından sebep,
Çok soğuk, çivi gibi...
Beşinci koyun denizi çok derin, tehlikeli.
Altıncı koyda insan kalabalığı var...
Ve yedinci koy...
Altın sarısı ve incecik kumlardan oluşan kumsal...
Etrafta birkaç genç var,
Başka da kimse yok.
Biraz insan sesi şart çünkü.
*
Şemsiyenin taban kısmına,
Deniz suyu koyuyorsun.
Şemsiyeyi kurup, tabanına sabitliyorsun.
Katlanır sandalyen,
Ayaklarını da uzatabileceğin şekilde...
Katlanır masanı
Sandalyenin hemen yanına koyuyorsun.
Buzluğu diğer tarafına...
*
Önce suya atıyorsun kendini,
Hafif serin, titriyorsun ama
Beş saniye sonra serinliği hissetmiyorsun.
Su, tam da senin istediğin gibi.
Bir miktar açılıp,
Sonra geri dönüyorsun.
Kurulanmaya gerek görmeden,
Oturuyorsun sandalyene,
Saçlarının arasından tuzlu su süzülürken,
Açıyorsun buz gibi bir bira,
Bir yudum içiyorsun.
Biranın,
Ağzından midene kadar gidişini,
Saniye saniye hissediyorsun.
İşte bu diyorsun kendi kendine,
İşte bu...
*
Sonra soluna dönüp,
Sevgiline bakıyor,
Ve gelecek güzel günlere diyorsun...
Gelecek güzel günlere...
29 Haziran 2017
Ankara
Güneş doğmuş, kahvaltıdasın...
Yöre peyniri, domatesi, hıyarı var sofranda.
Bir de tavşan kanı çay.
Öyle acelen de yok,
Esen hafif rüzgarı göğüslemiş,
Ağır ağır yudumluyorsun çayını.
Sonra yöre peynirlerinin tadını,
Yavaş yavaş hissediyorsun ağzında...
Sohbet ediyorsun görevlilerle,
Bir iki şaka yapıyorsun,
Seviyorlar seni...
Detay bilgi alıyorsun yöre ve,
Bâkir koylar hakkında.
Kahvaltın bitiyor,
Bir keyif çayı daha içiyorsun.
Sonra bir keyif çayı daha...
Öyle kahvaltı saati geçecek diye
Acele de etmiyorsun.
Acelen yok hiçbir şeye.
Zaman geçerse geçsin,
Bana ne diyorsun içinden.
Bir daha mı geleceğim dünyaya...
Odana çıkıyorsun,
Yavaştan hazırlanıyorsun...
Ufak bir çanta hazırlayıp çıkıyorsun yola.
Ama akşam döneceksin yine odana...
*
İlk büfede durup,
Soğuk biraları tek tek alıyorsun dolaptan.
Acelen yok.
Sonra onları tek tek yerleştiriyorsun
Araçtaki buzluğuna...
*
Biraz daha ilerleyip,
Öğleden sonra yemek üzere,
Bol kaşarlı 2 gözleme yaptırıyorsun.
Hamurdan çok, kaşarı olacak ama içinde...
Pişsin diye bekliyorsun gözlemeleri,
Acelen yok nasılsa...
*
Her şey tamam olunca,
Biniyorsun aracına...
Karnın tok.
Acelen yok.
Bölgedeki bâkir koylara tek tek iniyorsun
Dört çeker aracınla...
Yolda kalırım diye korkmuyorsun.
Kalırsan da macera işte...
Bagajda çadırın var,
Şemsiyen var,
Katlanır sandalyen var,
Katlanır masan var.
*
Birinci koy güzel ama taşlık.
İkinci koy güzel ama çok ıssız.
Etrafta bir ağaç bile yok.
Ve insanlardan uzak ama
O kadar da uzak olmasın canım.
Üçüncü koy çok dalgalı,
Dördüncü koydaki deniz suyu,
Muhtemelen yer altı kaynaklarından sebep,
Çok soğuk, çivi gibi...
Beşinci koyun denizi çok derin, tehlikeli.
Altıncı koyda insan kalabalığı var...
Ve yedinci koy...
Altın sarısı ve incecik kumlardan oluşan kumsal...
Etrafta birkaç genç var,
Başka da kimse yok.
Biraz insan sesi şart çünkü.
*
Şemsiyenin taban kısmına,
Deniz suyu koyuyorsun.
Şemsiyeyi kurup, tabanına sabitliyorsun.
Katlanır sandalyen,
Ayaklarını da uzatabileceğin şekilde...
Katlanır masanı
Sandalyenin hemen yanına koyuyorsun.
Buzluğu diğer tarafına...
*
Önce suya atıyorsun kendini,
Hafif serin, titriyorsun ama
Beş saniye sonra serinliği hissetmiyorsun.
Su, tam da senin istediğin gibi.
Bir miktar açılıp,
Sonra geri dönüyorsun.
Kurulanmaya gerek görmeden,
Oturuyorsun sandalyene,
Saçlarının arasından tuzlu su süzülürken,
Açıyorsun buz gibi bir bira,
Bir yudum içiyorsun.
Biranın,
Ağzından midene kadar gidişini,
Saniye saniye hissediyorsun.
İşte bu diyorsun kendi kendine,
İşte bu...
*
Sonra soluna dönüp,
Sevgiline bakıyor,
Ve gelecek güzel günlere diyorsun...
Gelecek güzel günlere...
29 Haziran 2017
Ankara

0 Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınızda küfür, hakaret, incitici söz, küçük düşürücü ifade olmamalıdır. Uygun olmayan içerik olması durumunda yorumlarınız silinecektir.